19 Ağustos 2015 Çarşamba

kör lisanımdan , lal izahımdan , hoyrat uslubumdan usandım artık

             hayat mı bana ,ben mi hayata yakışmadım,bilmiyorum.aynı yöne bakmayı,birbirimizin zamanına sızmayı başaramadık.ben ona uzaktım o bana noksan.taşıp durdum onun boş görünen dolu bardağında.ona her yaklaştığımda azaldığımı farkettim.ondan her uzaklaştığımda ise mağlubiyetimi.güneşi güneşim olamadı.hiçbir vakit dünyanın aynı yüzünde karşılayamadık sabahı.o ay ile mehtabı meşk ederken,ben güneşin ışığı ile şarj ettim ruhumu.ben ay ışığına hüznümü defnederken o güneşin aydın yüzüne meftundu.ne aynı kaynağın suyu ile ıslandı dilimiz damağımız ne de aynı şifa ile derman buldu yaralarımız.ne o bana yaraşır bir hayattı ne de ben ona yaraşır bir yol arkadaşı.
            yanılıyorum.ardarda belirsiz bir yanılma hali ile uğraşıyorum.tüm tahminlerim falso.kaybediyorum.yaşama ilerlediğim yollara,inanma gücümü kaybetmek ile karşı karşıyayım.yalnızlıktan şikayet ediyorum.güneşsiz ve susuz bir fesleğenim.bir dokunuş hissetmeyegörsün dalım,yaprağım hemen soluyorum.bir mahkumiyet bir hastalık gibi yalnızlığım.           

     çabalıyorum inanın.sevmek ve sevilmek için.olmuyor.işte kadere olan inancım burada gösteriyor kendini.kader deyip avunuyorum.yaşamak için mecburum.bazı şeylerin üzerini örtüp sorgulamıyorum.evet korkağım korkmaktan utanmıyorum. kalabalık çıktığım tüm yolculuklar bir yerden sonra hep yalnız devam etti.madem böyle dedim,tüm yolculuklarıma tekil devam ediyorum.varken yok saymak çok daha zordu.toprağında hükmeden çiçekler ne muhteşemdir değil mi?ama koparılmayagörsün sayılı gündür ihtişamı.kurur,solar,dökülür.o manzaraya şahit olmaktansa kuru çiçekler biriktiriyorum artık.            

       ey kendini incir çekirdeğini bile doldurmayacak dertler ile doldurmuş cahil yüreğim !neden böyle ağır yaralar almış gibi inliyorsun?oysa daha bir el değmedi varlığına.benden başka kimse bilmiyor seni.öyle küçüksün ki öyle masum.herşeyi görüp geçirmiş bu ermiş tavırlar da neyin nesi?neyin sıkıntısı bindi omuzlarına?gerçek hüznün kaçı ile karşılaştın?            
    
        ey aklı bir karış havada avare ruhum!peki sen hangi alemlerin düşündesin?kanatların hangi diyarın varlığına hasret?neden bedenimin içinde değil sıcaklığın?ve hangi ceza ile nihayet bulur kaçaklığın? gel ! ne olur aklım;gönlümün yanına yaklaş.yorma beni.bu kaçak haller için fazla küçük fazla cahil fazla çelimsiz fazla korkağım belki.ne olur bırakma beni.iki arşın yolu yürütemeyen biçare aklım.hayat denen yolda bir sendin can arkadaşım kazançlarım kayıplarım ödüllerim,ahhlarım....hep sizin yüzünüzden bu yarımyamalak kalmışlıklarım aklım,gönlüm,ruhumm..her biriniz ayrı bir yolun yolcusu bense birbirinizin ardında koşuşturmanızdan kalan yol tortusu..... 

        işte bu yüzden sevemiyorum sizi,kendimi.aynadaki manzara memnun etmiyor beni.....ne kızıyorum kendime bir bilseniz.oysa ne dilli düdük sanırlar beni ne güçlü."erkek gibi kız " derler arkamdan duyarım her birini.bakmayın.elegüne rezil rüsva olmayayım diyedir bu dişli bu dilli hallerim.bilmezler ki yara almaktan korkacak kadar ürkeğim.hata kaldıramayacak kadar küçüktür omuzlarım ve labirentler aşamayacak kadar cahilim.           

      sevemiyorum kendimi aynadaki manzara memnun etmiyor beni.saçlarım düz olabilirdi belki,gözlerim daha iri mesela mavi.sonra tövbe haşa diyorum.sus diyorum kendime ne bu şimdi isyan eder gibi.böyle olmam gerekiyor demekki.ben böyle olduğum için benim diyorum.öyle istediğim herşeyi elbet olamam diyorum.içimi dizginlemek,evcilleştirmek.güzelleştirmek dururken değişmeye mahkum şeyler için kafa yormayacağım diyorum.olmuyor yine de.sevemiyorum kendimi.aynadaki manzara memnun etmiyor beni.             sonra korkuyorum onca eksikliğimden.iki yanlış bütün doğrularımı götürecek diye ödüm patlıyor.biraz daha öğrenmeliyim belki de kendimi zamana bırakmayı.ama olmuyor sevemiyorum kendimi aynadaki manzara memnun etmiyor beni...            

       bu sıkıştırılmış ruhtan kurtulmanın bir yolu olmalı.kapalı kapılar ardında kendimle verdiğim savaşların bir sonu olmalı artık yoruldum.kimsece görülmeyen kanayan ve asla pansuman etmeyi başaramadığım irili ufaklı yaralar  edinmekten, taşımaktan... yoruldum. yaptığım,düşündüğüm her şeyin ,içimdeki uzun bir savaşın neticesi olmasından.usandım artık.tek kişilik yataklara fazla gelmekten,çift kişilik yataklarda yalnızlığıma gömülmekten yoruldum artık.hayatımın içinde;bir otobüsün içindeki ahir kalabalığı gibi sıkışa sıkışa itişe itişe yaşamaktan usandım.bir tarafım sıcaklık bir tarafım serinlik isterken ikisinin arasında eriyip donmaktan çatlamaktan parçalanmaktan yoruldum artık. birinin ak dediğine diğeri kara derken ikisinin arasında kalmaktan hep grilerin içinde kalmaktan gri gökyüzünde nefes alıp,gri denizlerde kulaç atıp gri güller gri karanfiller koklamaktan gri topraklara ayak basıp gri yağmurlarda ıslanmaktan usandım artık. ikisinin kavgalarını susturamayıp kulağımı tıkayınca etrafımda yankılanan hiçbir güzel cümleyi duyamamaktan yoruldum artık.             

          sakıncalı yanlızlıklar türedi etrafımda korkularımla yüzleşmenin zamanı geldi galiba.çocukluğumdan başlamalıyım sırayla gelmeliler ardı ardına.hayatıma girdikleri gibi çıkmalılar bando mızıka... ilk ne zaman düşmüştüm.ayaklarımla ilk kavgam ne zamandı bir yaş yada bir buçuk yaş... hatırlayamıyorum ama mutlaka kavga etmişimdir içimi bilmez miyim hiç.insan yedisinde nese yetmişin de de o değil midir ?            

          zaman neler getirdi neler götürdü ahhhhhh!kaç halimle tanıştım kaç kez öldüm kaç kez öldürdüm kendimi .öfkem kendimden çıktı daima.daha bir duvar yememiştir yumruğumu ama içimdeki çocuk öyle acınacak haldeki görmeyin derim.görmeyin çünkü insanlığıızdan utanırsınız inanın.yastayım bir süredir kahkahalarımı sebepsiz yere her sabah azalmış buluyorum karaya vuran balıklar misali karamsarlığımda son buluyorlar.ilk yardım bilgilerim onları kurtaramıyor ve zaman aşımından yitiriyorum çoğunu göz göre göre...hayatım yaşam merkezine öyle sapa bir yerdeki hiçbir yaşamsal olguya yetişemiyorum.zaman yetmiyor hayat daima bir kıl payı önümde seyrediyor.             

         ellerimle kavgalarım.sıcak nedir soğuk nedir canlı canlı öğreten ellerim her tene değen beni inciten ellerim .değer bilmezlerin yaşlarına mendil olan ellerim.ne silinmez kalemler tuttu bu ellerim yaşama çivi gibi kazılmış cümleler yazdı hüzünlü kalplere dostluk şifasını aşıladı sonra ne yolculuklara kara kara mendiller salladı kardeşin saçını da okşadı annenin saçını da ağlayan bir bebeğin başını da... hüzünlü kına gecelerinde körpe gelinlere mutluluk kınasını boyadı çıkmaz işallah duası ile.ne duvaklar açtı ne kefenler kapattı ne veda şiirleri yazdı kara kaplı defterlere.kaç platonik aşkta tir tir titredi.kaç uçurum yolcusunu kavradı son bir kaç saniyede...kaç kez senin buğulu karanlığını nakşetti defter aralarına ahhhhhhhhhh ellerim ahhhhhhhhhhhhh!!!!!!!!!!!!!!            

         yerle yeksan olası dilim benim .kör kuyulara düşme sebebim amansız yaralar açan hançerim sevdanın yoksulluğu ile büyüyen yetimim ahhhhhhhhhh dilim benim yayından fırlamış okum ,kökünden kurumuş dalım,tüm yalanlarıma tüm gerçeklerime ev sahipliği yapan inci mercan sandığım .kemiksiz etim hem şifam hem derdim hayattaki yankım izahım,nizamım ahlakım...bazen ahlaksızlığım,arsızlığım ,pişmanlığım,galibiyetim mağlubiyetim ahhhhhhhhh dilim benim...

        ilk anne demiş olmalısın başkası olmaz ilk ahın kime düştü bilinmez ilk kez ne vakit keşke ile tanıştın ,kaç kez rengi bulanık yalanlara bulaştın kaç kez dua yolladın RABBİM e .kaç kez şükrettin elindekilere kaç kelimeden ibaretsin kime aişinasın kime yabancısın anlamadım ahhhhhhhh dilim ah  


         ey iki güzel kelimeyi bir araya getirmekten aciz dilim.her luzumsuz cümlenden sonra karşımdakinden özür dileyip gönlünü almaktan bıktım artık kimse bilmiyor ki bu usanmış bıkmış hal-i tavrımın izahını.baktım anlatmak denen şeyin sonu gelmiyor ,susuyorum...öyle çok susuyorum ki birikip birikip patlıyorum deli sanıyor görenler bir yolu olmalı bu delilik halinden kurtulmanın mutlaka bir yolu olmalı...            


       gözlerim ,şu yaşamdaki şahitlerim .gün görmemişlerim .karanlığa düşmüşlerim.nur u bilmemişlerim olura olmaza yaş düşürmüşlerim ahhhhhhhhhh gözlerim benim... bir çift ela gözü kalbe bela etmişlerim bir tel sırma saçı ölümüme ferman etmişlerim bir çift kalem kaşı yarama derman etmişlerim gülüşü de küsüşü de bilenlerim öfkeme aynam karanın en karası olanım bazen neşem bazen yasım varlığı bilenim sensin yokluğu bilenim de masumu bilenim de sensin katili bilenim de kapanmanın vakti gelmedi mi sence de ?ahhhhh gözlerim benim.....            

      sakıncalı kararlılıklar büyüdü etrafımda .gitmenin vaktidir diyor dilim mendil sallamaya hazır elim yaş dökmeye hazır gözüm ve elveda diyemeyecek kadar soluk yüzüm .....ahhhhhhhh şu dünyadaki kısa varlığım geri dönmenin vaktiidir şimdi al bu dünyaya emanet çığlığını göm içine sıkı sıkı ve elinle yaz mezar taşındaki o kara yazıyı 


     GENÇLİĞİNE GÜVENME ÖLEN HEP İHTİYAR MI ?

GİTMELERİN ARDINDA KALAN SÖZ BULUTLARI 3

bu mektubu sana ben değil ellerim yazıyor.kalem seni yazmak istiyor,kağıt seninle karalanmak istiyor.bu mektubu ben yazmıyorum.sana yazdığım mektupta bu son demiştim.bilirsin sözümde dururum daima.

            bu mektubu sana ben değil gözlerim yazıyor.gözlerini çok özlemiş te ondan yazıyor.ne zamandır göremiyorum gittiler mi diyor?iyi anlaşıyorduk oysa diyor.sonra kulaklarım , bizde yazıcaz diyorlar ve sesini özlediklerini yazıyorlar.alışmak kötüymüş diyorlar.sonra burnum da bir kaç satır yazmak istiyor.yastığımda sana ait koku ile uyanmayı özlediğini yazıyor.sonra ağzım,o susmak bilmez ağzım ne zamandır konuşmuyor.nefret ediyor kendinden ve herkes nefret ediyor ondan giderken ardından gitme diyemediği için herkes kızgın."sevmek,sevdiğini söylemek bu kadar mı zordu" diyorlar o da çaresiz susuyor.sonra o da yazıyor bir kaç satır."ama "diye başlayacak oluyor "sus" diyorlar cümlece.o da susuyor.ama gitmeyi kafaya koymuştun gitme desem de gidecektin ben bağırsam da duymayacaktın diyor.belki doğrudur belki de yalnızca vicdanını susturuyor.

            bu mektubu sana ben değil nefesim yazıyor.sensiz hep kesik kesik o yüzden iki kelimede bir virgül koyuyor.ve kısık kısık dön diyor.fazlasına takati yok tükeniveriyor.sonra saçlarım sarmalayıveriyor kalemi.ellerini ne kadar özlediklerini yazıyor.

            bu mektubu sana ben değil gittin gideli rahat vermeyen düşlerim,kabuslarımdan boncuk boncuk döktüğüm terlerim ve tirtir titreyen yüreğim yazıyoro yüzden bazı kelimelerin harfleri korkusunun neticesi iyice bitişiktir.
ben durduğum yerde duruyorum elim ayağım kaşım gözüm dilim sana iki satır yazabilmenin kavgasında.olmaz diyorum .benden bilir.son demiştim.yalan söyleyemem diyorum.dinlemiyorlar.baktım olmayacak çaresiz izin verdim.benden bilme ne olur.ben çoktan alıştım alışamayan diğerleri.en uzun satırlar aklıma ait.gözlerimle bereber seni nasıl gördüklerini anlatıyor.üstündeki siyah cekete,siyah kazağa,gümüş kol saatine kadar,kahveyi nasıl içtiğine kadar,etrafı o çakmak gözlerin ile süzdüğüne kadar...sonra utanıp koşup dilime,sana olan duygularını anlatması için nasıl sıkı bir pazarlığa tutuştuğunu yazıyor.en uzun kıskançlığı tenim ile yaşadığını,sana en çok o dokunduğu için onu delice yok etmek isteyişini yazıyor.
            bu son diyemem sana.bir daha yazmak isterler mi bilemem.ama zamanını aldılarsa kendi adıma özür dilerim.hepsi bir ağızdan cevap yazmanı istiyor.yazarsan mutlu olacaklarmış.sen bilirsin.zorlayamam.
            bu mektubu sana ben değil;saç dibinden tırnak ucuna içim,dışım,ruhum,tüm benliğim yazıyor.ne yalan söyleyeyim hepsine katılıyorum.ben ve onlar seni çoook özlüyoruz...                                                                                                                                                                              melahat kırtekin...
           




GİTMELERİN ARDINDA KALAN SÖZ BULUTLARI 2

bu gün içimin gittiğini hissettim.usulca topladı yorgunluğunu.küçük şeffaf bir bavulun ceplerine gizledi kinini,kırsını,öfkesini..saftı,masumdu,cahildi.bilemedi tüm bunları kara birr bavula yüklemesi gerektiğini.o herkesi kendi gibi bildi.çünkü bakmazdı o başkasının elindekilere.o sadece karşısındaki insanın yüreğine bakardı.hiç anlamadı çevresindekivampirlerin varlığını.azar azar kanını emip durdular ama o canının yanmışlığına aldırmadı.hep geçer dedi kendini kandırdı.geçmedi,geçmeyecekti.yorgun düştü direncini kaybetti.

            asil bir karınca gibiydi yüreğim.kendinden daha ağırdı yükleri,altında ezile büzüle hepsini yüklenmeyi bildi.aldı şeffaf bavulunu ;tüm günahlarını tüm sevaplarını aleme sergileye sergileye ;yükünü ardı sıra sürükleye sürükleye gitti.gitmek kolay olur zannetti.kimseler anlamaz zannetti.oysa bilemedi.ay aydınlığı ;en ayan beyan aydınlıktır.güneşin ışığı gibi almaz gözünü adamın.en ince detayına kadar farkedildi herşey.içim tüm çıplaklığı ile gitti bu gün.

GİTMELERİN ARDINDA KALAN SÖZ BULUTLARI

Şimdi gözlerin gelmeliydi ardımdan kal diye haykırmalıydılar.kalırdım inan…
Mahrum kalmaktansa mahçup kalırdım sana.tükürdüğümü yalar,dönmem dediğim halde dönerdim.şimdi yalnızlığıma sarılıyor olmazdım herkes ardında bir geçmiş bırakıyor her gidenin ardında beyaz bir mendil salınıyor benim karşım bomboş …gözüme takılan hiçbir hoşçakal benim değil.uzun uzun bakamıyorum dışarı Başım iki elimin arasında kara bir yanlızlığın son anonsunu duyuyorum .
kalkış saati yaklaştı kapılar kapanmak üzere.ne aptallık…hala gelmeni umut ediyorum.kal diyen bir ses çalınıyor kulaklarıma hayal olduğunu biliyorum ama yine de elim bavuluma varıyor ya gerçekse diye..Oysa kalkış başladı istesen de yetişemezsin son kez bakıyorum camdanyok yok yok …böylesi kolay olur sanmıştım kimse yokken ardımda kaçmak kolay olacaktı ama insan öyle bencil ki ardında kendi için ağlayacak gözler istiyor .her istediği olmaz insanın bilirim ama gelmeliydin kaybedecek neyimiz vardı geride .yeni bir başlangıç için herşeye sahiptik sana bana iki kalbe iki hayata …
            şimdi kolay olanı seçti diyorsun.belki de hakılısın hiç değilse bir birlikteliğin hakkından vebalinden arınmış gidiyorum .git diyen sendin.seni seninle başbaşa bırakıp gidiyorum .Gittiğim yolun sonunu pek te merak etmiyorum yeni bir yer yeni bir başlangıç yeni bir sayfa…neresi olduğuna değil nasıl olduğuna önem veriyorum .seni bana unutturacak kadar yeşil bir yer olmalı gözlerinin renginde çakıl taşları biriktirmeliyim cebimde seni her aklıma düşürdüğümde bir taş atmalıyım denize cebimden azar azar bir engine düşmelisin seni aşık olduğum maviliğe gömmelyim büyümelisin içine batıp çıkmalıyım ruhum arınmalı senden yine seninle…kürek çekmeliyim kıyıların boyunca açık mavilerini yırtmalı asiliğim…ağlar dolusu yıldız çekmeliyim eteklerinden rızkım senden olmalı sana şükretmeliyim sana ve seni bana bahşeden o yüce varlığa…
            Ahşap olmalı yalnızlımı paylaştığım barınak.sensizliğe çentikler atmalıyım.her yer sensizliği mıh gibi kazımalı aklıma.sensizliğe alışmanın tek yolu bu galiba çivi çiviyi sökecek ben de seni…toprak kokmalı heryer sen toprağı seversin mis kokulu çiçekler açmalı yol boyu.fesleğenler menekşeler donatmalı odanın penceresini domates ekmeliyim küçük olanlardan mis gibi çoban salatası bu mevsim ne güzeldir .akşam kapı dibine bir kedicik ilişmeli ilişmeliki uyuyabileyim bir nefes olmalı bir yerlerde .öyle hemen olmaz dibine düşmek yanlızlığın daha vakit var
            Uyanıyorum ilk mola yerine varmışız ne kadar uzaklaştım bilmiyorum elim bavulumu sıkıca kavramış geleceksin diye öylece dalmışım uykuya sensiz ilk yarım saat başladı bak zaman nasıl da çabuk geçiyor akşam ayazı düşmüş yollara usulca adımlıyorum yolları .bir camekanda süretine rastlıyorum kafamı çeviriyorum bir heves .yoksun olmayacaksın da … usulca birkaç adımdan sonra ayağım kayıyor düşecek gibi oluyorum.kolumdan kavrıyor sıcaklığın hayal gördüm sanıyorum.hayır hayal değil gerçeksin şimdi yanımdasın,sarılıyorum gözlerini öpüyorum uzun uzun sen beni bırakmazsın biliyordum.sesim kısılana kadar bağırıyorum.Seni seviyorum diye .sonra kanter içinde uyanıyorum hostes ayılmam için kahve ikram ediyor kahretsin ben ayılmak istemiyorum.
Hoşça kal seni hayal etmek te güzel anlıyorım

BÜYÜMEK ÜSTÜNE KARALANMIŞ SAFLIKLAR 2

keyifli güneşli sabahlarıma şirin günaydınlarımdan birinden koskoca taptatlı merhabalar sana.
benim en sevdiğim şeker elmalı şekerdir.mayhoş bir tadı var ama severim işte.keyifli çocukluğumun içinde ufak ufak paket yapıp bir yerlere sakladığım yüz ekşiten huzursuzluklarım gibi...kırmızı potin ayakkabılarımın gıcır gıcır yüzlerinde gördüğüm manzaralar gibi.beyaz pileli eteğime düşmüş bir çamur lekesi gibi.ya da en gülüşmeli zamanlarımızda bir arkadaşımdan duyduğum iğneli bir sözün yüzümü buruşturması gibi...
            çoğumuz koşuştura koşuştura yaşarız çocukluğumuzu.dolu dizgin ,mutlu mesut.kimimiz bitkisel hayatta yaşar uzun,acı,kabus dolu.kimi orta halde ilerler etrafını seyrede seyrede.kimide benim gibi tutulup olgunluk denen sevdaya,alır çocukluğunu güzelce bir hediye kutusuna,kaldırır onu ulaşılamayacak kadar uzak bir rafa...
            büyümek ne zor şeymiş böyle.aklım,fikrim büyüdükçe,sorularım da büyüyor artık yetişemiyorum.mesela büyümek neden bu kadar çok kaybettiriyor?yerine koyduğu hiçbir şey gideni telafi edemiyor.ben büyüdüm büyüyeli eksiliyorum.eskisi kadar hesapsız değil gülüşlerim.her adımda biraz daha şüpheli hale geldi yürüyüşlerim.geçenlerde bir arkadaşımı kaybettim menfaat duygusunun anlamını öğrenmem karşılığında.menfaatçi imiş arkadaşım.artık onunla arkadaş kalmayı konduramadım kendime.
            biliyorsun okul bitti.artık hiçbir yaptığımız mecburiyetten değil.herkes yaşamın bir tarafında kendileri için tutunabilecek bir dal bulmanın telaşında.herkes bir yerlerde kurdukları düşleri  gerçek yapabilmenin kavgasında.al sana büyümek adına bir alamet daha.canı acıyor kimimizin kurduğumuz büyük düşlerin ağırlığı altında eziliyoruz.
            hiçbirimiz sınıf atlamak için bir kopyadan medet umabilecek çocuklar değiliz.hem hayat bilgisi öyle kopya çekerek geçilecek bir ders te değil artık.ufak kırıklarımız hocalarımızın iyi niyet kanaat notları ile düzelecek kırıklar değil.yaşam içindeki o kırık notlardan bir uçurumdan düşer gibi düşüyor insan yara alıyor.artık annelerimiz ,babalarımız her an yanımızda değil her düştüğümüzde bizi kaldıramıyor.
            senin aran nasıl büyümek denen şeyle?gözlerindeki ışıltıdan ne haber?sahipsiz kahkahaların var mı hala?hala dalıp gider misin dinlediğin peri masallarında ?hala nazlanabiliyor musun ufak tefek can acılarında?saçların hala uzun ve iki yana örgü mü?çillerin duruyor mu hala?hala sever misin zeytin kabukları ile takı yapmayı?diloş bebek hala uykularının dostu mu ?hadi söyle hala ilk aşkın duruyor mu?sever misin hala pembeyi?oyuncaklarını paylaşmayı hiç sevmezdin.hala kendine ait o ufak dünyanın içinde kalabiliyor musun ?yetiyor mu sana o ufak mutluluklar?
             hani o eski peri masallarını dinlediğimizde kulağımız masalda aklımız düşte hallerimiz var dı ya bu gece onlar geldi aklıma.ne kadar masum,ne kadar temiz ,ne kadar hafifti ruhumuz.kolayca bizi olduğumuz yerde bırakıp masalın birine kaçıverirdi şımarıkça.ortada hiçbir şey yokken;bu durum sadece bize mahsusmuş gibi tabi bir gülümseme belirirdi yüzümüzde.sanki dinleyen,okuyan her kimse;bizi dinliyor bizi okuyor zannederdik.şimdi artık ne inanılmayı bekleyen masallarımız var ne de biz artık o kadar hesapsız ve safız.o kadar hafif değil ruhumuz.
            şimdi kaç hayal düşleyebiliyoruz.kaçında yüreğimiz ile yendiğimiz rakiplerimiz var?hani iyilerin dostu kötülerin düşmanı kahramanlarımız?polyanamız,külkedimiz,prenseslerimiz?şimdiki kurduklarımız hiçbiri hayal değil.artık hepimiz zihnimizi boş bulduğmuz her vakitte planlar yapıyoruz.hesaplı,kitaplı,nedenli,sonuçlu....
            hayal kurabilme yetimizi de mi kaybediyoruz?neden arkadaşım bedenimiz büyürken ruhumuzu küçük bırakamıyoruz?koca ağaçların kök saldığı,boy verdiği bahçemize kolay kolay yeni fideler ekemiyoruz?hiçbir şeye bir nefeste inanamıyoruz?
            belki de zamanında bu kadar çok inanıyor oluşumuzun inanılması güç sonucudur tüm bu inançsızlıklarımız....işte size çırılçıplak ürkütücü bir gerçek .o yalanlar artık yok.bir daha asla gülümseyebileceğimiz o mutlu sonlar ,kavuşmalar,kötünün her daim cezasını bulması,birlik dostluk,sadakat ve şevkat...bunlar bize o ufak yalanların öğrettiği nesli tükenmiş büyük gerçekler..

            geçmişimizde sakladığımız masum yalanlarımızın terkine uğradık.hayatın gerçeklerinden kaçıp nefes alabileceğimiz bir yerimiz yok artık...

BÜYÜMEK ÜSTÜNE KARALANMIŞ SAFLIKLAR 1

bu mektup sana uzun zamanlardan sonra ancak içimde büyütebildiğim,eğitebildiğim ve nihayetinde mezun edebildiğim o ufak kız çocuğunun içinde birikmiş özlem duygusunun dillendirilmeye az da olsa cesaret bulunmuş kelimeleri.
            kimbilir belki de gönül koymuşsundur bana?belki uzaktan göz ucuyla da olsa bir selam beklemişsindir aynı sırada oturup aynı tahtada ders almanın hatırına...yeni büyüdüm arkadaşım.inan ki yeni hatırladım geçmişimden tanıdıklarımın olduğunu.kendimi bulmanın telaşına düştüm;aç gözlülük işte...hani değdi desem yalan olur ben kendimden daha güzel şeyler ummuştum aslında işe yarar birşeyler çıkar sanmıştım kısmet değilmiş.ben;bende farklı bir bene rastlayamadım.içimde gizlediğim bir başka ben daha yokmuş.iyi bir şey mi bilmiyorum.
            herneyse sana unutulmadın demek için yazıyorum.yeni yeni hatırlıyorum geçmişimi ve bir daha unutma ihtimali vermemek için kaydediyorum bir yerlere.sen de varsın o kayıtların içinde bil diye yazıyorum.sana yazarım artık eğer sen de istersen.gözümün açılması ile gördüklerimi,dilimin çözülmesi ile dilime düşmüş anlamlı alamsız sözcüklerimi yazarım sana.
            ilgilenir misin bilmem ama ben büyüyorum galiba.henüz hayat içinde anlamlı adımlar atmaya başlayamamış olsam da...sen de bana senden bahset olmaz mı?ikimizin de gördüğü ortak şeylerin senin gözündeki suretlerini,senin lugatındaki eşlerini anlat bana.bana seni gözünde yaşamayı anlat biraz belki attığım adımların sağlamlığında yararı olur.
            bu mektup sana içimde çağlayan bir yağmur fırtınasının hasar görmemiş taraflarında bir köşeye sıkışıp gördüğüm o hazin manzarayı anlatabileceğim bir zamandan hatıra...o çamurlu suyun dibine çökenler,üzerinde yüzenler.....neden her şey büyürken herşeyi büyütmeyi başarabilmişken içimizde bir yerlerde gizlenmiş bir çocuğu büyütemeyiz?karşılaştığımz her zorlukta çook derinlerde bir yerlerde anne diye kulak yırtan bir haykırış peyda olur?.dudak büzeriz içten içe.o güçlü o büyük halimiz ,o kendi işimizi kendimiz görürüz diyen ukala tavrımız ,dik başlılığımız,hükümdarlığımız ortadan kalkar.bir sıcaklığın içinde büzüşmek,sıkışmak,orada kaybolmak isteriz.saçlarımızı okşayan bir el isteriz.bize bizi ballandıra ballandıra anlatacak bir dil isteriz.her yaptığımızı hoş gören bir çift göz isteriz utana sıkıla anlattığımız şeyleri tatlı bir tebessüm ile dinleyebilecek bir sır küpü isteriz.kaçırdığımız şanslara teselli verecek bir dost isteriz.
            keyifli güneşli sabahlarıma şirin günaydınlarımı da yazarım. bu keder taraflarımı nakşettiğim mektubun son satırlarına yakışmayacağından onu da başka bir mektupta yazıcam sana...


YAMALI DUYGULAR

Yırtık pırtık hayallerime fazla geliyor yamalı duyguların.öyle çok kaplıyorsun ki beni,benden eser yok.yırtık hayallerim ile hayata dayanacak gücüm yok,ne yaparım bilmiyorum.hangi yağmurda arınırım.daha kaç rüzgardan yara almadan kurtulurum,nasıl bu hale geldim bilmiyorum.içimin yorgunluğu hiç dinmiyor.aldığım tüm nefesler hastalıklı gibi.sesim kısılıyor sana haykırdıkça.sanki özellikle kısılıyor duyma diye.içimdeki yırtık büsbütün büyüsün diye.
Tutup elimden götürmeliydin.bir cesaret etmeliydin.itiraz etsem de dinlememeliydin.kısa süren bir kırgınlığımız olurdu..sonra iyi ki derdim.iyi ki yanındayım.şimdisinin anlamı yok ki.o,a zaman öyleydi.şmdi ne yaparsan yap gelmem gelemem.artışlarda değiliz artık.aldığımız tüm dersler ile doyup git gide azalmanın vaktidir şimdi.
Seni düşünmek,hissetmek ağır geliyor bana.hayatımda hiçbir şeyin değişmeye niyeti yok.tüm yerler kapalı.vakit geç,bileti iptal etmeye niyeti yok.çaresiz bu film sensiz çekilecek.izlenecek.sen üzülme belki bir gün kimsenin keyif almadığı bir zamanda şahit olabilirsin ama vakit çok geç olduğunda.
Yırtık pırtık hayallerime fazla geliyor yamalı duyguların.kendimi daha fazla yitirmeden gitmelisin.biraz bulut al bu şehirden bir avuç toprak. Bir damla gözyaşımı götür giderken.yarenlik ederiz arkadaşın oluruz bir nebze.sonra sen başka bir şehirde başka bir gülüşün meftunu olursun.o gün usul bir selam çakar hissettirmeden gideriz aldığın yere.sen,ben ve yalnızlığımız,hayata karşı tartıda ağır geliriz.sen en iyisi gitmene devam et.biz nasılsa devam ederiz.

                                                                                  Melahat kırtekin


BİŞEY YOK

Ne çok soru sorardım küçükken.cevap hep aynı.”şimdi küçüksün,büyüyünce anlarsın”derlerdi.hala anlamıyorum.içimde binlerce soru.ya ben büyüyemiyorum,ya da sorduğum soruların cevapları bana hep teğet geçti.şimdi korkuyorum sormaya.daha ne kadar büyümek lazım soru sormamak için.
Zihnim almıyor bu satrancın stratejisini.nerede hangi hamleyi yapmalıyım?anlamıyorum.piyon muyum şah mıyım çözemiyorum.
Ne çok soru sorardım küçükken.aldığım cevap hep aynıydı.sorarken korkmazdım.ne duyacağımı bilirdim.şimdi büyüdüğümü farzederek sorduğum tüm sorulardan korkuyorum.kim ne cevap verir bilmiyorum.ne yapmalı.sorsam cevap blli değil,anlamsız bir meçhuldeyim.sormasam içim dolup taşacak bir damlaya tahammülü olmayan bir bardak gibiyim.
Ne çok soru sorardım küçükken.ne çok yorardım sevdiklerimi.bir kez off demezlerdi.ben ne sorsam,bilmem neden hep gülerlerdi.”vakti gelince anlarsın”der gibi.vakti geldi mi anlamıyorum.geldiyse hani nerede cevaplarım duyamıyorum.içimde bitip tükenmeyen bir merak nehri.git gide tersine kürek çekiyorum.akışına mı bırakmalı bilmiyorum.gücüm tükeniyor yavaş yavaş batıyorum.
Ne çok soru soruyorum hala.zamanı gelmedi mi büyümedim mi hala?yoksa yalanmıydı duyduklarım?
Yok.bazen ne çok şeydir aslında.bazen sorduğunuz bir soruya karşılık”yok birşey”aslında ne çok şey var demektir.bunu öyle erken öğrendim ki.yolunda gitmeyen birşeyler olduğunda anneme sorduğum sorunun tek cevabıydı “yok birşey yavrum”.oysa bilirdim “söylenecek şey çok ama söylemeye luzum yok” demektir bu.çocuk olmanın acizliği ile mecburen susardım.
            Büyüdükçe konuşmanın yetmediği durumlarda aynı cümleyi bende kurmaya başladım.yolunda gitmeyen birşeyler olduğunda “yavrum neyin var senin “sorusuna “yok birşey anne “diye cevap veriyorum.oysa biliyorum benim bildiğim “aslında çok şey var ama söylemeye luzum yok”anlamını bileli o bileli çok oluyor…

                                                                                                                      Melahat kırtekin.

İYİ ŞEYLER OLMUYOR

Iyi şeyler olmuyor bu aralar.ağız dolusu gülemiyor insanlık.vicdan,ağır kayıplar veriyor ve bir ülke güneşini kaybetmiş,zifiri karanlık ayazda üşüyor.kara gökyüzünü aydınlatan bombalardan kırmızı kan zerreleri renklendiriyor etrafı ve havai fişek yerine insane bedenleri patlıyor yer yer,gök gök…
Kayboluyoruz.ne yazık insanlığımız çürüyor.birbirimizin nefesine göz koyacak hale geldik.birbirimiizin çocukluğundan kıskandık,yok etmekten alıkoyamadık içimizdeki canavarı.
Tükeniyoruz.insanlık hızla kan kaybediyor bu aralar.tüm beyin damarları tüm kalp damarları hareketsiz.lazım olan kan hiçbir yerde bulunamıyor.göz gore gore tükeniyor zeytin gözlü dalgalı saçlı,kavruk benizli bir gelecek.ara ara bültenlerde group içli bir ah çekmekten fazlası gelmiyor elimizden.YARADANın KAHHAR adına sığınıp o şeytana ruhunu satmış ırkın kahrını diliyoruz belki bir kaç dakika.ama yok.rızkımızdan on kuruş ayırmak ar geliyor.niye yokluk çekelim ki varken?bizi hangi zamanın karanlığı yuttu?hangi vakit çaldırdık insanlığımızı?
Korkuyorum.çok değil kısa bir sure sonar yol ağzındaki kısa sohbetler bitecek,selam sabah kesilecek.yolda yürüken kendi ayak sesimizden başka hiçbir şeyi duyamayacak hale geleceğiz.günbegün tükeneceğiz.
Iyi şeyler olmuyor bu aralar.her yürekte aynı hüznün ağır pence izleri var.her yerde taşlaşmış yüreklerin ufalanmasına vesile eylemler var.hepimizin gözünün bir yerinde kanlı bir gözyaşı damlası…
Içimizden günbegün ayşeler,fatmalar,ali ler ,hüseyin ler tükeniyor.top oynayamamış delşkanlılar,ip atlayamamış kız çocukarı,yetişemeyece ve yetiştiremeyecek anneler,babalar tükeniyor.
Biraz daha inançla belki değişecek her şey biliyorum.sarılabilecek yaralar.oyunsuz tğkenmiş bir neslin acı masalı ile yetişmiş bir geleceğe dört elle sarılmış nesiller yetişecek.insanlık büyüdükçe o ruhunu şeytana satmış nesil de tükenecek.
Iyi şeyler olmuyor bu aralar ama eminim düzelecek.geçmeyecek hiçbir zaman ama sızısı dinecek.


                                   Melahat kırtekin..

BU DA BENDEN OLSUN

İnsan ne zaman yorulur bilir misiniz?Yaşamak denen şeyin ayarını kaçırdığı an!Tutkusunu kaybettiği anda artık yaşamak denen şeyin,ne anlama geldiğini unuttuğu an
konuşmayı, gülmeyi,tüm kalp atışlarını anlamsız görür.Bilmez ki yaşamının hiç bir evresi şu anda yaşayabileceği kadar rahat olmayacaktır.Bilmeyecektir ki sonsuzluk
diye sımsıkı sarıldığı şey sahte bir kaç gözyaşı gibi asla gerçekliğe ulaşamayacaktır.

Çok çabuk bıkıyoruz sevmekten, sadakatten huzurdan,yalansızlıktan...İçimizi kemiriyor en üstte olamamak.Tamam bu insan olmanın yaradılışında var kabul ama...
Nekadar tatmin edici olduğumuzu düşünürsek düşünelim,uzaklarda bir yerlerde birşeylerin hapsi oluveririz yine.Hayır doyma,yetinme elinde olanlarla daha daha daha fazla...En fazlası daha fazlası derken aslında bize verilenlerin tamamına göz dikmekten ,koşuşturmaktan,sürekli kaybettiğimizi anlarız,yoruluruz,pişmanlığın müebbetine mahkum ediliriz hiç hesapta yokken.VE YİNE BİR YORGUNLUK HİSSEDERİZ BİR ÇİFT DUDAK ARASINDA DERİN BİR AHHIN FİRARINDA.
            Gülünecek hale ağlar olunur kalbe izinsiz nefret tohumları ekilir ve ne yazıkki daima en geç zamanda farkedilir yani hasat zamanı...Zaten şükretmekten yıllar önce
istifa ettiğimizi düşünürsek tüm bu yorgunluğu,umarsızlığı bu pişmanlığı bizzat alnımızın teri ile kazandığımızı söyleyebiliriz.
            Kabul etmeliyiz hor kullanmak kanımızda var! Ağacı havayı,güneşi uykuyu birlikteliği, yalnızlığı ikinci el yapmaktan ayrı bir haz duyuyoruz.Eeeeee bunun bir hata olduğunu farketmek yine bir yorgunluk haliyle...
Utancımızdan insan içine çıkacak deşifre olmamış hiç bir maskenin kalmayışına tanık olmak al işte bir yorgunluk daha...Her düşen maskenin ardından ağıt yakmak yorgunluk; canına kıydığın hersana ait duygunun cesedinden kaçmak yorgunluk;senden giden her yolcuya el sallamak yorgunluk,yorgunluk üstüne yorgunluk yüklemek yorgunluk al işte bir yorgunluk daha!!!!!!!!.....
Yüz yıllardan beri şu zaman denen yolculuğun keyfine muvaffak olamadık.Daima ya bir mola ya bir gün batımı kaçırdık.Elimizde olanla yetinemediğimiz doyumsusluğumuz yüzünden hep görünmeyenleri görmeye çabaladık;etrafımızın farkına varamadık.Günlerden bir gün bitmişliklerin farkına varmak artık kaba kacağa sığmayan birden peyda olmuş bir yorgunluk daha...


En basit denklemlerin çözümlenemeyen çözümsüzlüğünde bir yorgunluk daha...!!!..
Kendinizden uzaklaştığınızı anladığınız anda birşeylerin elini eteğini tutmaya başlarsınız ama nafile...Aslında olmak istediğiniz şeylerin ,olamayacağınız şeyler olduğunu anlamak bir ömrü çalmıştır sizden.İsimsiz anlamsız kalırsınız mücadelesini verdiğiniz yılgın bir muharebe ardında.Size sadece uzun uzun el sallamak düşmüştür gidenlerin gerisinde...Peki tüm bu gidenler nasıl olmuştu da bunca yıl anlamsız boş olduklarını anlatamamışlardı.Nasıl olmuştu da bu kadar vicdansız olabilmişlerdi?Kolaymıy dı öyle her mağlubiyeti galibiyete dönüştürebilmek?...Gördünüz mü işte bir yorgunluk daha.
Bize düşen tüm borçları yüklenip yaralı yüreğimize ücra bir köşe bulmaktır.Artık önceleri es geçilen her durak her günbatımında derin bir soluk alınır eeeee zararın neresinden dönülse kardır.Fakat gidenler tüm takatimizi de aldığı için yolculuğunda tadı kalmaz yine bir yorgunluk.
Uykusuzluk denen illet peyda oluverir yepyeni sayfalarımızın tam da ilk satırlarında.Geçmişi temizleme gafletinde bulunuveririz cehalet kötü şey...Başaramayız doğal olarak Bunun da farkına varabilmek bir yorgunluk daha...

DÜŞ

dolaşılmış dağ eteklerinin hevesindeyim bu aralar.sıkıştırılmış ruhumu çıplak ayaklar ile bakir topraklara salabilmenin telaşında.yeşile mahkum koca bir gölün manzarasının seyrinin düşündeyimgurbetçi kuşların rotasına dost bir seyahatin hazırlığında.gözümü kapatıyorum beyaz bulutlu yelkenlilelerle gökyüzünün keşfindeyim ve yine sensin zarif bir kalem ile gördüğüm tüm düş güzelliklerini üzerine kaydetmem için bekleyen .
            zamanında ne çok denedim geçmiş,geçip gitmesin istedim zalimce.geçmişime ait ne varsa şimdime ait kalsın istedim ama ne yazık ki başaramadım.istikrarsızlığımın azametine uğradı geçmiş ve bu gün arasında temellerini attığım köprüler.sen sonuncusu ve hayırlısı olursun umarımne düşünürdüm bir kaç yıl öncesigünüm gecem hangi telaşlar içinde kovalardı birbirini .neye yorulmuştum en çok neye gülmüştüm neye ağlamıştım hatırlayamıyorum.neler arşivleyebildim ki olgunluğuma sermaye ve hangi yolları teptim yada hangilerinden caydım cahilce hatırlamıyorum.meğer ne mühim zamanlar yitirmişim yeni anlıyorum.bilirsin ben hep bira karamsardım.böyle böyle ne çok şey atlamışım.daha çok oynamalıydım.daha fazla yaramazlık yapmalıydım.biraz daha arkadaş.sahip çıkamadım.ya da hiç olmadı ki sahip çıkayım.
            güzel düşlerin arefesindeyim.ihtimaller hevesindeyim.herkes yaşama olmak isteyenler ile başlar ben olmak istemediklerim ile başlayanlardanım.olmak istemediğim şeyler daha azdı .çabuk biter sandım başlangıçlarım yaşamıma yayıldığında anladım.şimdi hiç küçük değilmişim gibi geliyor sanki ağaçlara çıkmamışım karaduta vişneye bulaşamış üstüm başım.meğer olmayacak işlere kolumu sıvamışım.
            derin bir uyku sonrasının miskinliği yapışmış üzerime.tembel bir kedinin rehavetindeyim .silkelenmeye takatsizim.ama güzel şeyler olsun istiyorum buaralar.açıp buluttan yelkenleri gökyüzünden yer yüzüne akide şekerleri atmak istiyorum
düş işte...


ŞİMDİ OLMAZ

ŞİMDİ OLMAZ.YETERİNCE GEÇ KALMADIM MI ZATEN.HAYATI FAZLASI İLE CİDDİYE ALDIĞIMI MİLYONLARIN ÖNÜNDE İLAN ETMİŞKEN,GERİ DÖNMEK OLMAZ.ŞİMDİ OLMAZ.YAŞANACAK ŞEYLER VAR HALA.PİŞMAN OLUNABİLECEK.UYDURULMMAYI BEKLEYEN PEMBE YALANLARIM VAR GÜNAHI SONRADAN ÖDENEBİLECEK.SİYAH EN PARLAK TONUNDAYKEN,TAM DA GÜNEŞ UZUN BİR TATİLİN AREFESİNDEYKEN,GÜLMEK ŞİMDİ OL MAZ.EKİM,KASIM YAĞMURLARI BEKLER GÖZYAŞLARIMI.ONLARI YARI YOLDA BIRAKMAK OLMAZ.KAÇMAK OLMAZ.ŞİMDİ OLMAZ.DAHA YAPRAKLAR DÖKÜLMEYE BAŞLAMADI Kİ.
            BAK ! BU GECENİN SABAGI BAYRAM.BİRİLERİ GÜLERKEN MUHAKKAK,BİRİLERİ DE BİR KÖŞEBAŞI BİR DUVAR DİBİ,BİR MEZARTAŞININ BAŞINDA AĞLIYOR OLACAK.ETRAF BÖYLE TATLI BİR REKABETİN ARENASINDA BİLEK GÜREŞİNE TUTUŞMUŞKEN,TARAFSIZLIK BAYRAĞINI TAŞIMA HEVESİ YAKIŞMAZ BANA.ORTASI OLMAZ.ŞİMDİ OLMAZ.BİR UÇTA,BİR UÇURUMDA BULUNMALI AYAKLARIM.RUHUM RÜZGARA BOYUN EĞECEĞİ BİR ANDA BEDENİM TÜM KUVVETİ İLE İÇİNE ÇEKMELİ RUHUMU.YOKSA ÖLÜMÜ TATMADAN ANLAMAK,BAŞKA TÜRLÜ OLMAZ.SIKI DURUN.SEÇİYORUM TARAFIMI.EVET DOĞRU TAHMİN ELBETTE GÖZYAŞI.AKSİNİ DÜŞÜNMEK APTALLIK OLUR ZATEN.ŞİMDİ DE AĞLIYORUM.ELİMDE DEĞİL,İYİ GELİYOR.
            GÖZYAŞLARIMLA HACİM KAZANMIŞ,TUZLU,SİYAH,YAPAY BİR GÖLDE SERİNLİK İLE TANIŞIYOR TENİM.FERAHLIYORUM.GÖZLERİMİ KAPATMA İHTİYACI DUYMUYORUM,HAYAL KURABİLMEK İÇİN.HAYATI GERÇEK SANDIĞIMI DA KİM SÖYLEDİ ?
            GÖLÜN SERİN,SİYAH VE TUZLU SUYU....YAVAŞ YAVAŞ BEDENİMİ İÇİNE ALIYOR.ALT ÇENEME KADAR SUYUN İÇİNDEYİM.BİR YERLERDEN TANIDIK BİR YANGIN KOKUSU...GÜN AŞIRI DUYULMUŞ,ALIŞILMIŞ BİR İS,BİR KÖZ,BİR KARBONMONOKSİT KOKTEYLİ...BEDENİM SERİN SUYUN HAŞMETİ İLR HUZUR BULUYOR.ANLAMIYORUM ! İÇİM ÖYLE ALEV ALEVKEN GÖZYAŞI TAM DA BİYOLOJİK BİR AÇIKLAMANIN NETİCESİNDE O YANGIN YERİ BEDENİMDE ÜRETİLİYORKEN ,NASIL OLUYOR DA BAMBAŞKA BİR ALANDA APAYRI BİR KİMYA KAZANIYOR VE BEDENİMİ SOĞUTUYOR ?
            HAYIR ! AKLIM ! DUR ! SAKIN ! ÖTESİNİ DÜŞÜNMEK APTALLIK OLUR.METAFİZİK SENİN İŞİN DEĞİL.ÖYLE İŞTE ! TESADÜFTÜR DEMEYİ ÖĞRENMELİSİN BELKİ DE. AMA,NEDEN DİYOR RUHUM.SORMA ! DİYORUM.SORMA ÇÜNKÜ O ÖYLE.O ÖYLE .DAHA TATMİN EDİCİ BİR CEVAP BEKLERDİM SENDEN.EKSİK KALDI ZİHNİMDEKİ SENARYOLAR.ŞİMDİ OLMAZ.HATA, TAM DA ÇİKOLATASI EN BOL YERİNDEYKEN TABAKTA YARIM BIRAKILMAZ.MADEM BİR HALT YEDİN ,TADINI ÇIKAR ,PERHİZİ UNUT.ONUN İÇİN ÇOK ERKEN.ŞİMDİ OLMAZ.İÇİM BÖYLE KUDURMUŞKEN BU ACİZ BEDEN ONLA BAŞA ÇIKAMAZ.ŞİMDİ OLMAZ...

                                                                                  

SAÇMALIK

hayat ne kadar saçmaladı bu aralar.bu kadar da olmaz .hani her yaşı ayrı bir hüzelliği vardı peki ben neden her yeni yaşımda ısrarla bir öncekine hasret kalıyorum.sadece ben böyle hissdiyor olamam.deliliğe meyilli bir ruh hali ile insan içinde yaşıyor olamam değil mi biriniz bi şeyler söylesin evet haklısın desin bize de bazen olur böyle desin .ne olur yalvarırım. " ben bir yetişkinim " diye diye bir çocuğun bir şiiri ezberleme hevesi gibi tekrarlayıp duruyorum peki dilim,bir yetiş kin olduğumun tellallığını yaparken ,ruhum neden çimenlerde çıplak ayak koşmak istiyor neden durduk yere uçurtma uçurasım geliyor .neden annemin göğsüne yapışıp hıçkıra hıçkıra ağlama ihtiyacı hissediyorum hüzünlü bir manzaranın seyrindeyken...


              hayat ne kadar da saçmaladı bu aralar. güneşin rengi mi soldu biraz.yoksa ben,etrafımdaki o yalancı parlak ışıklardan gerçek ışığı seçemeyecek kadar körlüğe mi meyilliyim.ciğerlerim nefes darlığı çekiyor.stabil bir seyir izliyor ölüme gidişim.ne hızlı ne de yavaş yoldan geçerken kuyruğuna konserve tenekesi bağlanmış bir kedi yavrusu nun bağırışı ile sıyrılıyorum dalgınlığımdan.ne vahim bir ruh halindeyim.keyifleniyorum böyle bir manzarada.sonra "kendine gel! "diyorum heyy ! kendini kaybetmiş olan ! neyse .bu kez de sıyrıldım . devam ediyorum yola.kedicik bir arabanın altında titriyor.görmüyorum.teneke titriyor işitiyorum.bir başka araba geçiyor yanımdan son sürhat .yoldaki çamur dizlerimde.+durup özür dileme ihti yacı bile hissetmiyor içindeki her kimse her neyse .

            hayat ne kadar da saçmaladı bu aralar her yerde simit dükkanları var çeşit çeşit simit ile bezeli.ama olmuyor hiçbir simit deniz kenarındaki o seyyar simitin yerini tutmuyor.illede bir deniz sesi istiyor insan .bir vapur sesi . martının birine bir parça simit atası geliyor ama nafile. dört tarafı duvar adamın. canım heves kursakta kalıyor.neyse... böyle işte...

            hayat ne kadar da saçmaladı bu aralar.bülbül ve serçenin sesi yerine her yerde karga sesi .itici ve ürkütücü. aşık veysel in sesini duyuyorum kulaklarımda ali ekber çiçek saz çalıyor uzun ince bir yolun tarifini yapıyorlar beraber.ep dümdüz gideceksin.biri mihribanı okuyor bir köşede kendi yazmış kadar dertli.tanımıyorum ama tanımalıyım muhakkak. ahmet kaya,yusuf hayaloğlu,naşide göktürk,onur akın, mahur besteyi okuyorlar hep bir ağızdan lezzetin alası .ama düşten ibaret hepsi onları yanlız ben duyuyorum.

            hayat ne kadar da saçmalas-dı bu aralar.ne dengesiz bir dünya olduk.bir ülkede çokluk bir diğerinde açlık var.adalete inanmak istiyorum ama nafile bu dengesizlik inançlarımı zedeliyor.haşa diyorum ama bir taraftan içimden lavlar fışkırıyor.baktım olacak gibi değil iyimserlik karaborsaya düşecek.hemen sakladım özgürce heryerde bulunur bir hal alacak nasılsa o zaman kalmalı.


               ŞEYYYY BİR ŞEY SORUCAM DA SİZCE BEN Mİ YOK SA HAYAT MI SAÇMALADI NE DERSİNİZ ????????*

AHMAK

           HEY TARAFSIZ OLDUĞUNU İDDİA EDEN AHMAK YÜREĞİM HAYATTA OLMANIN BİLE BİR TARAF SEÇMENİN SONUCU OLDUĞUNU ANLATAMADIM GİTTİ SANA TARAFSIZ OLMAK ELİMİZDE OLAN BİR ŞEY DEĞİLDİR BİZ İSTESEK YOLLAR İZİN VERMEZ BUNA GİDECEĞİMİZ HER YER HALİYLE BİR TARAFA DAHİLDİR YOL SORDUĞUNUZDA BAKIN 3. SAĞDAN SOLA SAP SAĞDAN BİLMEM KAÇINCI BİNA DERLER SEVGİSİZ YAŞANMAZ VE SEVDİĞİMİZ HERKES BİR TARAFA MENSUPTUR İSTANBULUN MUTLAK BİR YAKASINDAYIZDIR ÜLKENİN YA DOĞUSU YA BATISI KUZEYİ GÜNEYİ İÇİ DIŞI BİR YERDEYİZDİR DÜNYA ÜZERİNDE YA EKVATORUN ÜSTÜNDEYİZDİR YA DA ALTINDA ANABABAMIZIN HAYATINDA BİLE BİR TARAFIZDIR HANİ HER ŞEY BİR TARAFA EVLAT BİR TARAFADIR DENİR YA İŞTE ÖYLE.İKİ ŞEYİN ARASINDA KALMIŞLIĞIMIZDA MUTLAKA BİR TARAF SEÇMEK VARDIR YANİ HAYAT BİLE TARAFSIZ DEĞİLDİR DAİMA BİZİ BİR TARAF SEÇTİRMENİN TARAFTARIDIR AKIL GÖNÜL HEP BAŞKA TARAFADIR SEVGİ BİLE BİR TARAF DEĞİLMİDİR SEVDİĞİMİZ İNSANLAR BİLE HEP BİR TARAFA YÖNELMEMİZİN TARAFTARI DEĞİL MİDİR


MELAHAT KIRTEKİN

FAİLİ MEÇHUL CİNAYET

          Merhaba mı, elveda mı,kararını asla veremediğim,kurtulmak istediğimde kurtulamadığım,acıtan illetim!Kendim...
          Düştüğüm tüm kararsızlıkların nedeni sensin,Kimi zaman seni yenemeyen ben.
İnsan ne kendinden kaçacak,zaman,ne mekan ne de böyle bir imkan bulamıyor.Bu insanın gölgesinden kaçması,ondan korkması kadar berbat bir duygu.Soluksuz kalıp ta kurtulamamak...Elle tutulup gözle görülen bir şey olsan,belki seninle kozumu paylaşabilirdim?Karşına geçip seni göre göre paylayabilirdim.Belki de yüz ifadenin bozulduğu
nu görünce bir nebze olsun rahatlayabilirdim?Ben ikilemler arasında kalmamaya çalışırken,beni buna zorlayan sendin.Gerekli gereksiz korku ve heyecanların başında hep sen,olmak ile olmamak arasında düştüğüm durumlarda sen,sen,yine sen...Bazen"mi acaba"sorularıma cevabım yine sen de gizli.Bazen sana kızıp öfkelensem de seçtiğim yalnızlıkta hayali dostum,yalnızlığımda yalnızlığımdan kurtulduğum sensin.

        Biliyor musun?Seni yok etmek isterdim.İki ruh ile yaşamak hep iki seçenek arasında kalmak insanı yoruyor ve yıpratıyor.Bir şey konusunda bir düşünceyi zar zor sabitleştirebilmişken birinin"İYİ DÜŞÜN SON KARARIN BU MU?"demesi,ve tüm kararlılıkların kararsızlıklar arasında ölüme terk edilmesi en kötüden de daha kötü...

     Düşüncelerimin faili meçhul bir cinayetin masum ölüsü olmasından usandım ve ben faili meçhul bir cinayatin cinnet geçiren zanlısı olmamak için ne kısa zamanda senden kurtulacağım.


                                   melahat kırtekin

YAŞLI ÇINAR AĞACI

nisan çiçeklerinin misafirperver ruhundan ötürü tanıdım seni yeşil ile mavinin en güzel tonuydu o gün yağmur yağmıştı gök kuşağı vardı sen bir pencerenin köşesine ilişmiş yağmuru seyrediyordun,bense seni...kırlaşmıştı saçların gözlerin ve dudakların yorgunlardı gülümserken ellerin takatsiz rengin soluk ama huzurluydun.son kez bakıyor gibiydin her şeye.zihnin adeta kaydediyordu kare kare satır satır her şeyi...
yanına yanaşmak istedim bir kaç atım atabildim sadece.dahası gelmedi.bir tek gözlerini gördüm kapanan gözlerini .sonra boynunu büktün öksüz kalmış bir çocuk gibi.gülümsüyordun.buruk bir gülümseme ile başlamıştı matemin nisan çiçekleri utandı o manzarada,kapanıverdi.gök griye toprak siya büründü.gök kuşağı göz açıp kapayana dek gözden kayboldu
 gidişinin ilk matemiydi bu en tazesiydi...sabır diledi yer gök,dağ taş...bu uzun matem ile başa çıkabilmek için .toprak ağladı gömüldüğünde üzerine koşuşturdu nisan çiçekleri toprağa ilk suyunu gök verdi kimsecikler yoktu yanında tabutunu beyaz güvercinler yaptı kırlangıçlar bağladı çeneni ve ipek böcekleri dokudu kefenini...ince ve zarif kuğular taşıdı tabutunu güller karanfiller papatyalar ağladı kuşlar uçuşmuyorlar ötüşmüyorlar masalsız kaldı yavru kuşlar evvel zaman içinde diye başlayan eski zaman masallarından mahum ,geçmişlerine meraklı gözlerle bakan,eksik ve köksüz kaldılar. sarı kanarya ayrılmıyor yanı başından uçmaya başlayamadı hala.yitip gider bu gidişle bir yırtıcının aç zamanında . buralarda durulmaz deyip göç etti kimileri çok dil döktük gitmeyin dedik ,sızlayacak kemikleri...dayanamıyoruz deyip gittiler.biliyorum dönecekler bir gün.hayat kaldığı yerden devam edecek bir sıfır mağlup ta olsa.sen yine bir köşede... yorgun fakat huzurlu gülümseyeceksin.ve bir daha bükülmeyecek boynun öksüz kalmış çocuklar gibi...
ÖZLEDİK SENİ.


                                                                         melahat kırtekin

A BENİM CANCAĞAZIM

hangi hayır bize nail olur onca hayırsızlıktan,onca hayasızlıktan sonar.geçen her günümüz kardır bize.yol uzun,iş çok biz gibisine.af dileyecek dermen gerekir dilimize.sukunet gerekir onca ses içinde sesine hasret kaldığımız o temiz halimize.
Öncesinde yanaşma sevdalara tutuna tutuna doyurduk doymak bilmez nefsimizi.zamansız uzaklaştık saflığımızdan.kurtlaştı nefsimiz,çatallandı dilimiz,katranlaştı kalbimiz.vurdumduymazlık peyda oldu hoşgörümüzde.merhamet dilenebilecek kadar merhamet bırakmadık kendimize.şu dünyanın nimetlerine kaparo bıraktık kendimizi.karşılığını veremediğimiz her alışverişte,biraz merhamet,biraz sukunet,biraz sabır feda ettik.aldıklarımızın faizine bile yetemedik,tükendik.Aç kurtlar gibi saldırdılar bir zamanlar sofralarına oturup hoş sohbetler ettiklerimiz.
            Çare düşmedi payımıza çaresizlik ile evlendik.efsimizle bilendik.kaybettikçe kanlandı gözlerimiz.hep daha fazlasını istedik.biraz dur diyemedik.sevemedik gerçek olanı ve hakkıyla sevilemedik.güzel dediğimiz kokulardan iğrendik,güzel dediğimiz yüzlerden tiksindik.
            Yandık cayır cayır,cehennem ateşini arattırmadık.bir çift göze,bir kelama feda ettik gecelerimizi.yama aldık.yamalandık ta yamalandık.bizde,bize ait bir arşın bez bırakmadık.her terzinin iğnesini yedik,her patıskadan bir parka biçtik eksiğimize ve gün oldu öyle hale geldik ki tanınmaz olduk.kantarın topuzu kaçtı,terazinin ayarı şaştı neyse ne işte,bir güzel yok olduk.
            Hayırlı haberler bekledik gidenllerden.acı haberler aldık duymaz olsaydık.giden gelmem dedi.neyimize gelsinler ki?biz artık eski biz değildik.üzerine,hayata dair cümlelerin asılabileceği bir pano olmak iken arzumuz;kısa süreli notlardan kalan iğne izlerinden delik deşik hale geldik ve bu uzun yolun sonunda biz artık eski biz değildik…
            Bilmiyor muyduk bir gün hasretle yanıp tutuşacağımızı.pekala biliyorduk ama bilmek istemiyorduk.bilmek canımızı acıtıyordu da ondan.söylemek daha zordu bilmekten.gerçeklerin gerçek olduğunu kabullenmek.
            Kim bizi bizden daha iyi tanıyabilir ki zaten ?korkularımızı bize bizden başka kim saklatabilir,uzak derin kuytuluklarda?ya da kim evcilleştirebilirdi ki en dayanılmaz kabarışlarda?pekala biliyorduk yalnız olduğumuzun.eş,dost,akraba,geçiciydi tüm bunlar.
            Pekala biliyorduk yamacımızda bir kuş ötüşünün dahi kalmayacağını ve uzakta sakladığımız kaorkularımız ile er ya da geç koyun koyuna yatacağımızı.pekala biliyorduk.bilmek istemiyorduk sadece.


                                                                       Melahat kırtekin

GEL DE KARAMSAR OLMA

Gelincik zarifliğinde gül ünündeydi umutlarım .Bir tanecik rüzgara boyun eğdi zerafatim.İhtişamımı kara bir diken çaldı .Şimdi öyle alalede farkedilmezim.Farkettiğimde çok geçti.Binbir ayak altında ezilmişti sukunetim.Çığlıklarım uyandırdı en derin uykumdan...
            Bir cevherdi tüm insaniyetim.Zalim işbilir bir kapkaççıya boğaz tokluğudur şimdi,olan bana oldu anlayacağınız.Talihin en talihsizi vurdu piyangoma,amorti vursaydı bari bundan iyidir.Köle tuttular isyanımı kefalet verecek bir dostta bulamam şimdi.
            Kan ile işledim gelin bohçamı ...Her isyana bir damar feda ettim sebebi çaresizlik.Çok gördüler tutunacak bir dalı,yellerde sellerde paramparçayım şimdi .Küstüm elle tutulur gözle görülür ne varsa ...Tarumar oldu saklı bahçem.Ve karşımdaki insanların anlayışsızlıklarından ötürü kötürüm kaldı lehçem .Bir arpa boyu kadar anlaşılamadım.
            Ağlanacak halime gülüyorum artık.Ağlamak denen şeyin anlamsızlığında rezil rüsvayım...Bir büyük patlama ardında binbir parça halinde moleküler bir birleşim için mekan arayışındayım şimdi.Tarihin en kara sayfaları arasında,belki de bir Osmanlı cariyesiyim .Öyle hüzünlüyüm öyle bilgisizim ki onca ihtişam içinde bir tavan işlemesinden daha sıradanım.Bir hattat yazısının değerine dahi muhtacım..
Kör kuyuda Yusuf Peygamberin sabrındayım Yunus Peygamberin bekleyişindeyim ,Yakup Peygamberin evlat hasretindeyim Mevlananın dönüşünde,Yunus un ilahisindeyim .Görün işte onca bilgi içinde ne kadar bilinmezim...Bir alkoliğin kederindeyim bir aşkın terkedilişindeyim,
bir hastalığın illetindeyim.Görüyorsunuz ya en istenmeyenlerin bile istenmeyeniyim.Gölgesizim çünkü güneşsizim.Bilgisizim çünkü bilinmezim .Keyifsizim çünkü kederliyim.Görüyorsunuz ya onca çok şey içinde ne kadar da eksiğim...
           
Kahvenin en koyu demi,mehtabın bilmecesi, ve her eksiltili cümlenin (...)'siyim.Görüyorsunuz ya ne hoşluklar içinde ne ifadesizim.Ağaç dalının en yaşlı yaprağıyım,denizin alttan akan suyu,deniz aleminin en çirkini, en kuytusuyum.Görüyorsunuz ya,ne kadar da kusurluyum.Küskünüm her doğan güneşe,her gün az biraz daha huzursuzum,her gün az biraz dahaumutsuzum.Görüyorsunuz ya her geçen gün ne kadar da yoksulum...
Her hazan vakti,her ylancu bahar vakitlerinin yasını tutuyorum .Saçlarımın her yanında sapsarı hüzün ,her gün az bi,raz daha hüzünden ürküyorum.Saçlarım gidiyor.Artık saçlı günlerime masallar diziyorum.
           
Yaşadıklarım yaşamımın yarısına denk artık.Tüm rüyalarımda yaşanmışlıklarımın yaşanacaklarını görüyorum.Benim tüm savaşım zamanla...Yaşamım tam ortada...
Ya galip ya mağlup tüm bunlar hala muamma...Geçen ömür boşlukta...Söyleyin şimdi hadi gel de isyan çıkarma...

            Kurtulmak istiyorum bu melenkolik hallerden. Bir uçurtmanın hürriyeti kavuşmalı bana tez elden.Akşam üstüme düşüyor.Yıldızdan tenim tutuşuyor,güneş yalan bahar yalan,gün yalan, Eee ne ki şimdi benim elimde kalan?



12 Ağustos 2015 Çarşamba

ARKADAŞ OLMANIN ADABI





Birileri sarılırsa en yalnız zamanlarında ellerine
Ben o olmam bil bunu.
Bana senin yalnızlığını paylaşmak yakışmaz
Ben senin gülen zamanlarında
Yanağında peyda olmuş gamze iken
Dertli zamalarında
Gözünden akan yaş olmak yakışmaz bana.
Gün olur,söz olur kaldıramam bilirsin.
Bir tufan olup estiğim günlere dönerim
Yaparım bilirsin,yapmadığım iş değil.
Çam ağaçları kadar diktir adamlığım
Insanlığım her şartta tazedir.
Korkmam,itten,kurttan,böcekten,
Onlar adamlığımı en iyi bilenlerdir
Bana senin derdine teselli olmak yakışmaz.
Adam gibi yalnız çekmelisin acını.
Kalabilmelisin ayakta ve her daim
Dik tutmalısın başını.
Birileri sarılırsa en korkak zamanlarında kabuslarına
O ben olmam bil bunu.
Bana senin titreyen yüreğine
Sukunet olmak yakışmaz.
Ben senin mutlu zamanlarında
Ayağını yerden kesen pembe bulutlarınken
En sinmiş haline cesaret aşılamak yakışmaz bana.
Ben senin başına papatyadan taç yaptıran
Çocukluğunun şahidiyim.
Korkaklığına şahitliğim kabul edilmez
Birinden birine yalan derler muhakkak
Çocukluğuna şehadetim yalan olsun istemem






Melahat Kırtekin

ANNE HADİ GİDELİM


kalk gidelim anne
buradaki akide şekerlerine boya sürmüşler
kalk gidelim anne
baktım göremiyorum tüm hayallerim ölmüşler

kalk gidelim anne
ben emekliyor olayım
sen de beni tavana asılı gıcırdayan beşiğimde salla
ben ağlayayım
sen bana olmayan sesin ile ninniler yolla

anne akide şekeri yersem
pamuk şekeri istersem
kağıt helva diye vızırdanırsam bana kızma
bak burada bu zamanda her şeyi yok etmişler
çocukluğumun tadını elimden alma

sana söz uyku vakti gözlerimi kendim kapatacağım
tabağımda ne varsa bitecek
hiçbir lokmayı arkamdan ağlatmayacağım...

kalk gidelim anne
burada kara trenler
kara kalpli insanlar indiriyor bu şehre
kocaman binalarda yalnız insanların ağlamalarını duyuyorum

anne burada kedilerin kuyruğuna teneke bağlıyorlar
her gece kulağı kesilmiş bir köpeğin imdatıyla uyanıyorum
ağaçları kesiyorlar anlamsız kağıtlar için
anne biliyor musun burada kimse mektup yazmıyor
hiçbir kağıt aşka yazılmış değil
tüm bankalar ağaçların üzerine sıfırı sonsuz borçlar yazıyor

kalk gidelim anne
burası bize göre değil
bizim dünyamız iki oda bir salon
nefesimiz birbirine değiyor
biri ah dese diğeri hemen duyuyor
burada herkesin kulağında kulaklık
biri can verecek olsa imdadı duyulmuyor

burda her yer öyle kirli ki
hiçbir beyaz sabun lekeyi çıkarmıyor
bıktım böyle kirli paslı gezmekten
hoş gezsem de kimse görmüyor
herkes öyle lekelenmiş ki şu şehrin lanetiyle
hiçbir leke çıkarıcı fayda etmiyor
sen çıkmayan vişne lekesine kızıyordun ya

vişne bu lekeler için fazla temiz kalıyor
anne kalksana hadi gidelim

Melahat Kırtekin

anlamsız nağmeler


Anlayamamışım
Güzel kokulu güllerin de
Dalından kopunca er geç solacağını
Elinde kalan ekmek kırıntıları gibi
Parçalanacağını.

Anlayamamışım
Şimşeğin neden çaktığını
Gökyüzünün neden
gürleye gürleye ağladığını

anlayamamışım
siyah rengin,yaşam içinde
yutan eleman olduğunu
anlayamıyorum
her şey artarken dünyanın nasıl böyle yok olduğunu


Melahat Kırtekin

ANLA



Anla beni! Hiç değilse sen anla
Duy sesimi, gör kederimi
Arabesk sözler sarf etmeye gücüm yok artık
Hiç konuşmadan anla dinle beni

Hiç değilse sen anla
Anlatacaklarım tükenmemişken henüz
Hiç değilse sen dinlemelisin beni
Korkma sana çürümüş aşk parçacıklarından söz etmeyeceğim.
Ya da insanı yaz günlerinde bile üşüten
kararmış şehir hikayelerinden
sana daha insancıl şeylerden söz edeceğim

bak bir dinle
kuşların ötüşünü dinle
belki de hiçbir zaman
bu kadar ahenkli ötmeyecekler
deniz bugünden temiz olmayacak
güneş daha sıcak...
tamam yada!
ya dası kalmadı artık fena halde tüketiyoruz
tüketiliyoruz
tükeniyoruz
renkli kalemle altını çizerek söylüyorum
sen anla beni hiç değilse sen anla
ey içimdeki uyuyan öfke
sakın!
sakın bir delilik yapma
sen anla beni hiç değilse sen anla


Melahat Kırtekin

AĞIT


Yağmurların gazabına uğradım asırlar önce
Sırça yüreğine sığındım öksüz bir serçenin mazereti var avuçlarımda.
YALANDAN MEDET UMDUM
Yalan oldum onarılmaz bir yarayım yürekler ardında...
Ağıtların en büyüğünü yakmaya mahkumum.
Talan olmuş bir yürek saltanatında








Melahat Kırtekin

AFİLİ GİDİŞLER


bu gün içimin gittiğini hissettim.
usulca topladı yorgunluğunu.
küçük şeffaf bir bavulun ceplerine gizledi
kinini,hırsını,öfkesini..
saftı,masumdu,cahildi.bilemedi
tüm bunları kara bir bavula yüklemesi gerektiğini.
o herkesi kendi gibi bildi.
çünkü bakmazdı o başkasının elindekilere.
o sadece karşısındaki insanın yüreğine bakardı.
hiç anlamadı çevresindeki vampirlerin varlığını.
azar azar kanını emip durdular ama
o canının yanmışlığına aldırmadı.
hep geçer dedi kendini kandırdı.
geçmedi,geçmeyecekti.
yorgun düştü direncini kaybetti.
asil bir karınca gibiydi yüreğim.
kendinden daha ağırdı yükleri,
altında ezile büzüle hepsini yüklenmeyi bildi.
aldı şeffaf bavulunu; tüm günahlarını tüm sevaplarını
aleme sergileye sergileye;
yükünü ardı sıra sürükleye sürükleye gitti.
gitmek kolay olur zannetti.
kimseler anlamaz zannetti.
oysa bilemedi.ay aydınlığı;
en ayan beyan aydınlıktır.
güneşin ışığı gibi almaz gözünü adamın.
en ince detayına kadar fark edildi her şey.
içim tüm çıplaklığı ile gitti bu gün

Melahat Kırtekin

ADI EKSİK KALDI YALNIZLIĞIMIN



küçük zamanların çocuğuyum ben
bir ayakkabı ile bir yılı bitirmişliğim vardır
bir bebek ile beş yıl oynamışlığım...
bir oyuncağın düşünü kırk yıl kurmuşluğum vardır benim
izbe bir duvar dibine gözyaşımı bırakmışlığım
yaşlarımı saklamak için kolum ile silmişliğim vardır
sesim çıkmasın diye yorganı ısırmışlığım...

küçük zamanlarım çocuğuyum ben
öyle küçük ki dünyam
öyle mahsun ve
öyle kıyısındayım ki yaşamın
adı bile eksik kaldı yalnızlığımın..


Melahat Kırtekin

8 Ağustos 2015 Cumartesi

adab


bütün gidilmişliklere ithafendir dilimdeki anlamsız ıslık
bir gidilmişlik masalıdır yaşamımızın ön sözüne dizilen
herkes gider bir gün bir yerlerden
kiminin hayatından,hayalinden,gönlünden....
ağır bir seremonidir düzenlenen törenler
anlamsız ve iç sıkıcı...
gitmekse lazım olan gitmek gerekir adam gibi
tüm dostlara,düşmanlara son bir selam için
el uzatabilecek adamlığa sahip olabilmek gibi


şimdi de bir gidiş hikayesidir başlayan
yavaş yavaş toplarsın,kendine ait olduğunu düşündüğün ne varsa
oysa gitmek istediğin bir yere ait meteryeller toplamak ne saçma
madem her şey bitirilmiştir orada peki toplanmak niye
bir bitmişliğe ısrarla intizamı yakıştırmak niye
bırakılsın dağınık kalsın
dağınık kalsın ki enkaz göze batmasın
intizam ne var ne yok ise çıkarır ortaya
tüm yanıkları,tüm tümsekleri,tüm çukurları....


ağır ve karmaşık bir yola sapma telaşıdır
gençliğin bize verdiği cesaret
oysa bilindik doğru yollar da vardır elbet
hayatımızın yalnız bize ait olduğunu düşündüren
o küstahlık neticesinde
olmayacak işler açarız başımıza o cesaret ile
olmayacak hendeklerden atlatır da
ele güne aşikar edileceğimiz yaralar açtırır bize

gitmeyi bilmek gerekir arkadaş
gitmeyi de kendine yakıştırmanın bir usulu adabı vardır
üzerine cuk diye oturmuş dar kesim bir
adamlık gömleğidir usul bilmek
her baba yiğidin harcı da değildir ayrıca
usül gömleğini adabı ile ilikleyip giymek....



Melahat Kırtekin