31 Mart 2017 Cuma

KAR



dışarıda kar yağıyor ince ince
aklıma ilk sen geldin karı görünce
çıplak ayakların kırmızı burnun...
dışarıda kar yağıyor ince ince

şehirde sesler karışmıştı birbirine
kaza sesleri yükseldi saniye saniye
bir annenin feryadını duydum az önce
niye benim evladım?
ALLAH IM niye?

dışarıda kar yağıyor ince ince
sokaklar çamur içindeydi nedense
nasıl bir batak ki kar hep mağlup geldi
saniye ile yağdı saniye ile eridi

hiçbir yer değil beyaz
heryer ıslak her yer çamur
ayağım kaydı düştüm
tüm düşlerim kirlendi

dışarıda kar yağıyordu ince ince
aklıma ilk sen geldin karı görünce
gündüz vakti gökte yıldız aradım
delilik işte üzüldüm,
karla karışık ağladım göremeyince

yanımda olmalıydın şu anda
kaşlarını çatardın güleyim diye
dışarıda ince ince karyağıyor
ben karla karışık ağlıyorum

çıplak ayakların
ve kırmızı bırnun geliyor aklıma
kar yavaş yavaş tipiye dönüştü
bak şimdide aklıma sensizliğim düştü...

KALK

kalk yalvarıyorum kalk.
yakışmıyor böyle karanlık bir mabette matem tutmak
kalk güneş var dünyanın dört bir yanında
hiçbir tarafı karanlık kalmayacak kalk
yüreğim eski saflığına kavuşacak söz
bir daha hiçbir kire bulanmayacak kalk

ne olur kalk yalvarıyorum
yaz ayında kardelenler açıyor
onlara bu haksızlığı yapma kalk
sen yoksun diye kainat soğuk
Düzen yerle bir oluyor kalk

lokman hekim yalnızlık ilacını
eski bir mezarın taşına saklamış
tarih yeniden yazılıyor kalk
yalnız kalmayacak artık hiçbir mahlukat
yalvarırım kalk

bir ben yalnız kaldım şu alemde
herkes sevdiği ile el ele kalk
içim üşüyor hala kalkmıyor musun
yalvarırım kalk
ellerim toprağın ile nasır tuttu yıllardır
lehçem kör,izahım topal
beni bu genç yaşımda konuşamayanlardan etme kalk

saçlarım uzuyor örülmek için hala
onları darmadağınık bırakma kalk
yalvarırım kalk
bir sabah uyanayım yanımda sen
kendin için değilse de benim için kalk

KABRİ RÜYAM



Kördüm gözlerim gördü
Sağırdım kulağım duydu
Lal idim dilim çözüldü
Sakattım dikildim
Ölüydüm dirildim

Aklımı yolum
Gönlümü durağım bildim
Kimin kalbini kırdıysam
Buldum özür diledim

Üç ağaç aldım
Üç göle diktim
Kök verdi hepsi
Meyvelerini yedim

Rüzgara kalkan oldum
Yağmura avuç açtım
Ağaç diktiğim göle
Bin altın saçtım

Beyaz bir elbise ile toprağa daldım
Elim bağlı kolum bağlı
İki melek durdu sollu sağlı
Çıktım divana dilim bağlı

Elim çözüldü dile geldi
Gözüm çözüldü dile geldi
Bir anam vardı ölmüştü
Bir baktım karşıma geçti
Hani bunun hakkı dendi
O an kalbim dile geldi

Mısır’a sultan oldun adam zannettik
Zorda olana kolay oldun Hızır zannettik
Anama sordum sen ne sandın diye

Dedi ufaktın oyun zannettim
Dedi uyuyorken ölüm zannettim
Dedi bana bir güldün ömrüm zannettim
Bana bir ana dedin ruhum zannettim
Şimdi karşıma geçince mahkum zannettim
Madem alacaklıyım hakkımı isterim

O an her şeyin sustu
İki melek daha durdu
Biri sağdı biri soldu
Kan ter içinde uyandım
Annem terimi siliyordu.

İSTANBUL SİTEMİ BOL



Bazen bir kadının ateş kırmızısz dudaklarıdır boğazdaki tan vakti...
yağmuru hasret,şimşeği nefret.Bir ebrudur İstanbul...
Bağrında nice şeyler barındırmıştır.
Bizim görmediğimizi gören,yaşamadığımızı yaşayan kaldırımları vardır.
Sokaklar kaç selde ıslansa da bunlar kalmıştır.
Bir yanda ışıktan mahrum evsizler barındırmış,
Bir yanında ışıktan kör olmuşları...
Bir yanda renge,zevke düşmüşleri,
Bir yanında saflığını koruyan köylüleri.
Bir yanda rock,caz pop,hippi;
Bir yanında türkünün en tatlı yeri...
Ayasofya'sı,Eyüp'ü,beyazıt'ı Çengelköy'ü.
Yazarın entrika yatağı,şairin sevgilisi.
İstanbul bir film şeridi gibidir.
50.yılları,100.yılları,500.yılları gerisinde bırakmıştır.
Ve bunları her defasında bize hatırlatmayı başarabilmiştir.
Her istanbullu hikayesi,
yüzdeki her çizgi,İstanbulun yaşını sevincini
derdini ve cesaretini gösteriyor.
Evet cesaret diyorum,çünkü İstanbul her geçen yıl yıpransa da hala ayakta duruyor.
500 yıllık zeminleri,kaç milyon insanın ayakları ile koklaşırken,
yeni doğan her günde,eskisi gibi,hala güçlüymüş gibi,bize gülümsüyor.
Hani,yaşam ile ölüm arasında,sevgi ve nefret arasında,
olmak ile olmamak arasındaki o ince çizgi var ya
İstanbul da,doğu ve batı arasında görülmez;
Bunun yanı sıra keskin bir çizgi çiziyor.
Kendi ülkesinde bir melez duygu tufanı,bir millet yumağı oluşturuyor.
Bazı nineler ve dedeler,eski İstanbul'u anlatır dururlar.
Gözleri dolu dolu,dillerinde ince bir fasıldolaşır durur.
Gençliklerinden gelen bir meltem rüzgarı yanaklarını dondurur,
herkes sapsarı olur.İşte o zaman sözler için kulak değil,
açığa çıkan o manzara için,bir çift göz daha istiyorum Yaradandan...
Yüzlerindeki ağır ve derin çizgilerde,İstanbul rüzgarlarını,

İstanbul yağmurlarını ve İstanbul kamçılarını görüyorum.
İstanbul'un gözüme görünmediği o feci manzarası...
Gözlerinde ise eski İstanbul'un yaz günlerinde
berrak denizlerde oluşan,güneşin Oynaşmalarını görüyorum,
buğulu buğulu dans ediyorlar gibi.
onlar anlattıkça mevlana neyl çalıyor,semazenler dönüyor.
Biz bir Yahya Kemal,birOrhan Veli olamamışken,
gül İstanbul'un her türlü güzelliğini baba malı gibi kullanmaktan usanmıyoruz.
İstanbul gözümüzün önünde mum gibi güneş gibi kaybolmaya yüz
tutmuşken,onun o haline bile zevk ile bakabiliyoruz.
İstanbul'un dili olsaydı,neler,neler haykırırdı;
nasıl patlardı? Sırf sıtratejik konumu uğruna,kaç
milletin ayağı ile hırpalandı,
kaç millet ona hayran kaldı,kaç göçebeye kol açtı?
Bazen onun bu kadar rağbet görmesi,
onu bazı kötü sahnelerde baş rollere çıkarttı.
Bizler tükenen bir güzelliğin gözü dolu tanıklarıyız aslında.
Ne güzellikleri yaşayabiliyoruz,ne de buna bir imkan bulabiliyoruz.
İstanbul'un tadını çıkaramazken,kimi an ondan kaçacak yer arıyoruz
ve en acısı da onu bu hale biz getiriyoruz.
Sokaklar insanlar durmadan sıkıştıkça,gürültü patırtı arttıkça,
kendi kalabalığımızdaölmeye yüz tuttuk.
İSTANBUL.... Sitemi bol şehir.Nazlı sevgili.
Paslı bilekler yürekler şehri.
Sende yaşayanların ne yüzleri ne sayısıbelli.
Belli olan sadece sana emanet izleri.
Duyulmayan feryadın ile görülmeyen güzelliklerin ile
kaybettiklerin ile yine yine yine de iyi ki varsın..

İSİMLENDİRİLMEMİŞ YAŞAMLAR



adı nedir yaşananların
hayır mı şer mi?
bizi hangi karamsar kuyuya
hapsetti hırsımız?
hangi iyimserlik ışığına bel bağladık?
bizi bu hale kimler neden getirdi?

bir serçeyi mi ağlattık bilmeden ve öldürdük?
ya da bir karıncanın rızkını mı talan ettik
parmak ucuyla?
hangi sinek katledilmiş olabilir ki
gözyaşımızla?

adı nedir yaşananların
utanç mı kıvanç mı?
can bulmuş bir sevgiye bilmeden
bir mezar mı açtık yüreğimizde?
bir çeşmenin ağzından
bir yetimin hakkını mı yudumladık cahilce?
bir ekmek kırıntısına mı bastık?

hangi masalı yanlış duyduk?
yada kim kandırmış olabilir onca çocuğu?
hayat öyle masum bilinirken tarafımızca
o çirkin gerçekler ile yüz yüze gelmemizden
kim faydalanabilir ki?
biz hangi devrin karanlık çocuklarıyız?

yüreğimiz
hangi karbondioksit zehirlenmesinde can verdi?
çığlık atamadan sessiz sedasız.
yüreğimiz henüz yokken ve biz bunları bilmiyorken
kaç masum yüreğin canını yaktık?
zehrimz kaç kişinin kanına leke vurdu?

adımız ne bizim söylesin biri?
iki ayaklı hayvan ya da insan müsvettesi
heyyy!
görmüyor muyuz?
can verdi biri.
ayaklarımız bir ara sokağı bulmanın dedektifi.

heyyy!
birinin gözyaşı sel etti her yeri.
görmüyor olamaz gözümüz ya da bu neyin kini?
ne zaman böyle metal gövdelerde
metafizik hayatların telaşına düşüp
varolduğumuz zamana yabancılaştık?
sana sesleniyorum içimin haylazı,canavarı.
sana ya da kaç kişiyseniz artık alayınıza
zamanım ve mekanım burası işte
gelin de alın özgürlüğümü
tabi sıkarsa...

İKİ KİŞİLİK TEKİL ŞAHIS



dur desem de faydası yok
o gidiyor
hakkıma düşen bu kadar demek ki
ruhum bedenimden koptu gidiyor

ne zaman başlamıştı
yaşam denen serüven
ve kimdi
beni bu serüvene kahraman eden
faydası yok artık bu soruların
ruhum bedenimden koptu gidiyor

salıncaklarda sallanmıştım,
çıkmıştım inmesi güç ağaçlara
uçurtma uçurmuştum gözümün aldığınca
artık hiçbir şey uçsun istemiyorken
ruhum bedenimden uçtu gidiyor

ben hayata iki kişil sevdalanmıştım
iki kişilikti tüm umutlarım
tekmişim aslında ben öyle sanmışım
tüm umutlarım gidiyor meğer o da benmiş
bir başkası sandığım ruhum gidiyor

İDRAK EDİN



Bu şehrin savaşı benle değil
Ama yarayı alan ben
Ganimetin varlığı değer bilmez ellerde
Ama talan edilen ben

Ben mi istedim küçük hayatlarını
Muhafaza etmek isteyen ruhların
Umut ettiklerine inat gökdelenler diken?

Yeşilin arasına betonu
Masmavi bulutta grinin milyon tonu
Gelmeyecek ki insanların doyumsuzluğunun sonu
Ama şakaklarına kırlaşmış pişmanlıklar emanet edilen ben.

Ben miyim sebebi aldatmaların
Sebepsiz açılmış kanatılmış yaraların
Biz değimliyiz muhatabı çizdiğimiz yolların
Ama bu yollarda yarı yolda bırakılan ben

Aşka bulut dediniz sevgiye istikrar
Siz de tüketmediniz mi bunları azar azar
Her tanıdığınıza açmak gerekmez mi yeni sayfalar
Ama adı karalanan sayfaları koparılan ben

Sustunuz isyanı hak saydığınız her günde
Korktunuz haklılığınıza engeller dikildiğinde
Çekildiniz savaşlarınızdan siperleriniz düştüğünde
Ama cephede tek parmağını tetikten çekmeyen ben

Bu şehrin savaşı benle değil anlayın bunu
Açmayın yaramı kopartmayın kabuğumu
Cesaretimi kendi korkaklığınıza kefil vermeyin
Tükettiğiniz duygularınıza katiller aramaktan vazgeçin
Dert biziz derman biz yeter artık idrak edin….